-kendine ait olmayan şarjörün –tak- yerine oturduğunun sesi bu.
Artan pavyon ziyaretleri, bol bahşişler, çoktan seçmeli çerez tabakları.
Yadırgama sıfır.
-mahalle araları,
hergeleler, iskarpinler. Sokak düğünü dikkatleri köşe başından alıyor. Gölgeler
arası bir takas hasıl oluyor. Değiş-tokuş bir.
-yoğun mesailerde
akıldan çıkmıyor. Kendini bir an önce eve atsa. Bayat kola talepleri, yapış
yapış masada saç telleri. Planlar belli ama tahtada afilli fotoğraflar,
krokiler, birbirine bağlanmış kırmızı ipler yok.
Film sahnelerini andırmıyor, haliyle replik kaygısı taşımıyor. Kesinlikle erken
kalkmak için yatılmayan yataklarda tavanla çarşaf arası aynı sahne defalarca
oynatılıyor. Cesaret tedarik edilecek.
-kargo beklemiyor. Gelmesi gerekeni gidip kendi alıyor sofradan.
Bet ses yankılanıyor: “bir sabahsız gecede, hasret doldu gönlüme” belinde metal
soğukluğu takastan yadigar. Çerez ayıklıyor hala. Üstüne alınmasa şarkıyı
kalkacağı yok “uyan, uyan uykudan gönlüm” nakarata eşlik.
-günler peşi sıra
geçmekte. Düşündüğü her ne ise yapma dedirtecek tüm şüpheden arınmış vaziyette.
Tesadüfü arıyor. Tesadüfün kendi etrafındaki dönüş süresini kısaltmak için
oturduğu mahalledeki tüm takvim yapraklarını kopartıyor. Tesadüf kaçınılmaz
oluyor böylece.
-parmaklarını silah
yapıp ağzına soktuğu gecelerden kalma diş izleri: hayata tutunma belirtisi.
Bağcıklarını bağlamadan çıkıyor. Sokakta sonbahar manevraları. Ancak musa’nın
zorlanmadan geçebileceği su birikintileri. Artık hep tetikte. Biriyle
karşılaşacağını umuyor ama artık o kim bilmiyor.
-masada habersiz
ikisi. Tesadüften hazetmeyecekler. Aralarında kendilerini taraf olmaya
zorladıkları anlaşma. Emeklerinin karşılığı olarak özgürlüğü isimli saydam
anlaşma. Oldukça pürüzlü, defalarca delinmiş bir anlaşma.
-bağcıklar dışarıda
ve ıslak. Ama zaman yok. Çünkü bu o. Ondan önce gördüğü bin suratın da sahibi,
orada işte bir başka suratla. Duraksar halde. Tam burada durduruyorum sahneyi.
Kafasında defalarca canlandırdığı bu sahnede bir an bile duraksamasına
tahammülüm yok. Bu andan sonra kontrolü ele alıyorum. Başa sarıp sahneyi tekrar
ediyorum:
Bu o. Ondan önce gördüğüm bin suratın da sahibi, orada işte.
Bu o. Ondan önce gördüğüm bin suratın da sahibi, orada işte.
(Aklım söyler: sağ
elimin suratına doğru aldığı mesafe kimi ilgilendirir?)
(dilim döner: kimseyi!)
-yine de yıllar sonra
o sahneyi ve o an sanki onu bir anlığına ele geçiren beni anlatacak. Tetiği
çektiği anda patlamayan o adi tabancasını nasıl çok da şaşkın kalmayarak bu
sefer kabzasıyla bir şiddet öğesine dönüştürdüğünü ve hatta kendisinin de bir
anlığına bir makineye dönüştüğünü anlatacak.
- tesadüfün bile bir
işe yaramadığını fark ettiğimde kontrolü ele almıştım, bekleyemezdim. (makine
bekletir. Bu onun düsturudur. Herkesin canını en az bir kez yakacak) Uzatılmış
bir veda töreni gibiydi her şey. Birilerinin canı mutlaka yanmalıydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder