14 Mayıs 2016 Cumartesi

uzatılmış bir veda töreni

-kendine ait olmayan şarjörün –tak- yerine oturduğunun sesi bu. Artan pavyon ziyaretleri, bol bahşişler, çoktan seçmeli çerez tabakları. Yadırgama sıfır.

-mahalle araları, hergeleler, iskarpinler. Sokak düğünü dikkatleri köşe başından alıyor. Gölgeler arası bir takas hasıl oluyor. Değiş-tokuş bir.

-yoğun mesailerde akıldan çıkmıyor. Kendini bir an önce eve atsa. Bayat kola talepleri, yapış yapış masada saç telleri. Planlar belli ama tahtada afilli fotoğraflar, krokiler, birbirine bağlanmış kırmızı ipler yok. Film sahnelerini andırmıyor, haliyle replik kaygısı taşımıyor. Kesinlikle erken kalkmak için yatılmayan yataklarda tavanla çarşaf arası aynı sahne defalarca oynatılıyor. Cesaret tedarik edilecek.

-kargo beklemiyor. Gelmesi gerekeni gidip kendi alıyor sofradan. Bet ses yankılanıyor: “bir sabahsız gecede, hasret doldu gönlüme” belinde metal soğukluğu takastan yadigar. Çerez ayıklıyor hala. Üstüne alınmasa şarkıyı kalkacağı yok “uyan, uyan uykudan gönlüm” nakarata eşlik.

-günler peşi sıra geçmekte. Düşündüğü her ne ise yapma dedirtecek tüm şüpheden arınmış vaziyette. Tesadüfü arıyor. Tesadüfün kendi etrafındaki dönüş süresini kısaltmak için oturduğu mahalledeki tüm takvim yapraklarını kopartıyor. Tesadüf kaçınılmaz oluyor böylece.

-parmaklarını silah yapıp ağzına soktuğu gecelerden kalma diş izleri: hayata tutunma belirtisi. Bağcıklarını bağlamadan çıkıyor. Sokakta sonbahar manevraları. Ancak musa’nın zorlanmadan geçebileceği su birikintileri. Artık hep tetikte. Biriyle karşılaşacağını umuyor ama artık o kim bilmiyor.

-masada habersiz ikisi. Tesadüften hazetmeyecekler. Aralarında kendilerini taraf olmaya zorladıkları anlaşma. Emeklerinin karşılığı olarak özgürlüğü isimli saydam anlaşma. Oldukça pürüzlü, defalarca delinmiş bir anlaşma.

-bağcıklar dışarıda ve ıslak. Ama zaman yok. Çünkü bu o. Ondan önce gördüğü bin suratın da sahibi, orada işte bir başka suratla. Duraksar halde. Tam burada durduruyorum sahneyi. Kafasında defalarca canlandırdığı bu sahnede bir an bile duraksamasına tahammülüm yok. Bu andan sonra kontrolü ele alıyorum. Başa sarıp sahneyi tekrar ediyorum:
Bu o. Ondan önce gördüğüm bin suratın da sahibi, orada işte.

(Aklım söyler: sağ elimin suratına doğru aldığı mesafe kimi ilgilendirir?)

(dilim döner: kimseyi!)


-yine de yıllar sonra o sahneyi ve o an sanki onu bir anlığına ele geçiren beni anlatacak. Tetiği çektiği anda patlamayan o adi tabancasını nasıl çok da şaşkın kalmayarak bu sefer kabzasıyla bir şiddet öğesine dönüştürdüğünü ve hatta kendisinin de bir anlığına bir makineye dönüştüğünü anlatacak.

- tesadüfün bile bir işe yaramadığını fark ettiğimde kontrolü ele almıştım, bekleyemezdim. (makine bekletir. Bu onun düsturudur. Herkesin canını en az bir kez yakacak) Uzatılmış bir veda töreni gibiydi her şey. Birilerinin canı mutlaka yanmalıydı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder