9 Ekim 2014 Perşembe

Hatırlanacak Rüya



 #Dıt-Dıt, Dıt-Dıt

  En son hatırladığım şey kalkamayacağımı bildiğim halde kurduğum alarmdı, onu kapatıp hatırlamayacağımı bildiğim rüyama dönebilirim.



  Yeterince uyuduktan sonra en son yaptığım şeyin alarm kurmak olmadığını idrar torbamı yoğun şekilde baskıya maruz bırakan çişimin verdiği acıyla anladım. Rahatlamak kaçınılmazdı lakin üst ranzada yatanların üşengeçliğinin fazlasına sahiptim.

  Tam manasıyla kendime gelme sürem saat üzerinde tam sayılarla gösterebileceğim türden değildi. Aç olduğumu ama daha öncesinde bankaya uğramam gerektiğini biliyordum. Bankaya uğrayıp gelmekte sürekli geciken parayı alamazsam açlığa daha uzun süre dayanmam gerekebilir. Karın gurultusu düşünmeyi engelleyen korkunç bir melodidir.

  Nihayet kendimi dışarı attığımda yine tam kararında giyinmediğimi bir camekanın önünde kendime uzun uzun bakarken anladım. Kendi yansımasına uzunca bakan biri kararsızdır. Emin olmayan biri ise çoğu diğer şeyde başarıya ulaşamadığı gibi şıklık konusunda da hüsrana uğrar. Caddeye çıkınca bunu daha iyi fark ettim. Bu sefer salt gardrop zenginliğinin dezavantajı değildi beni giyim konusunda vuran, iklim de etkiliydi. Dışarıda çok zaman geçirmeyeceğim için sorun yoktu, bankadan önce yoldaki herhangi bir büfeye uğramaya karar verdim. Yara bandı ve naneli sakız isteyecektim ki bana göre serin olan havada aşırı terli sırtı ve son düğmesine kadar açılmış tişörtüyle yaşlı bir adam dolaptaki tüm su şişelerini düzensizce elindeki büyük poşete atıyordu. Aynı anda türlü şeylere şaşırmıştım. O yaşlardaki adamların bu tarz şeylerle ince ince uğraştıklarını düşünürdüm hep. Sonra diğer şaşkınlıklarım olan bu havada bu kadar terli olması ve çok fazla su alması şaşkınlıklarımı da bertaraf ettim yaşlı adam suların parasını ödeyip büfeyi terk edene dek.

  Kasada, sıkıldığı her halinden belli olan adam benden daha uzun süre şaşkın kalmış olacak ki “Ne yapacak o kadar suyu acaba?” diye cevabını aslında merak etmediği bir soruyla baş başa bıraktı beni. Herhangi bir sakızı seçtikten sonra yüzüne bakıp “Buruşmaktan korkuyor herhalde.” dedim. Gülümsedi para üstünü uzatırken. Büfeden çıktıktan sonra yara bandını almadığımı hatırladım. Ama verdiğim cevaptan sonra yara bandı için geri dönmek, kendimce kazandığım karizmayı harcatırdı. Siktir ettim, bankaya yöneldim.



  Belinde en az on kişiyi cehenneme gönderebilecek bir silah varken, müşterilere form dağıtıp, imzalayacakları yeri göstermek bir güvenlik görevlisine hakaretti benim nazarımda. Bunun bilincinde olup ona hakaret etmem beni germişti fakat o, bu durumdan haberdar olmasa gerek, umursamazdı. Güvenlik görevlisinin iş ahlakı ya da genel manada iş alışkanlığı beni ve en az dokuz kişiyi daha cehennem yolundan azat etmişti. Sıra fişinin nereden alındığını sordum, hiç konuşmadan parmağıyla işaret etti rakamlarla dolu kutuyu. Sıram geçer ya da herhangi bir şey olur korkusuyla birden çok sıra fişi alırdım. Bu sefer de bu alışkanlığımı aksatmadım ve iki adet sıra fişi aldım. Tahmini bekleme süresi 11 dakikaydı, güzel. Ama unuttuğum bir şey vardı, bankanın tahminleri genelde tutmaz. Aşağı yukarı beş dakika bekledikten sonra sıramın yaklaştığını fark ettim, fazladan aldığım sıra fişini herhangi birine vermeyi düşündüm. Genelde yaşlılara veya Beşiktaşlılara pek az durumda da güzel kızlara verirdim fazladan aldığım sıra fişini. Hem güzel hem yaşlı hem Beşiktaşlı bir kıza ise tüm banka hesaplarımı devredebilirdim. Piyango sadece yaşlı olan kadına çıkmıştı. Teşekkür ve Allah razı olsun seremonisini çabuk geçtim. Kırmızı rujunu abartmış olan banka memuruyla iki dakika geçirmek cazip gelmişti o an.
#Ding-Dong
2 numaralı gişe, yeterince yorgun ve garabet banka memuru. Dört adım sonra yanında olacaktım. Kafasını kaldırmıştı, gelen müşterisinin kırmızı ruju abartılmış biri olmasını istiyordu belli ki. Hayal kırıklığına uğratacaktım onu, belli olan tek şey buydu. İkinci adımımda fazladan aldığım sıra fişinin ve hayır duasının verdiği huzur azalıyordu. İyilik yaptığımı düşünüyordum, peki bankaya benden sonra gelen adamın hakkını gasp ettiğimi hiç düşünmüş müydüm? Sanırım hayır. Üçüncü adımımda bu konuda biraz fazla düşünüp derine inmeye çalışırsam her hayırda bir şer vardır’dan ying-yang’a uzanan bir takım şeylerin midemi bulandıracağını fark edip bir an önce banka memurunun karşısına çıktım. Beklediğimin aksine yüzünde hayal kırıklığının belirtisi yoktu, bu duruma yıllardır alışmış gibiydi daha çok. Güvenlik görevlisinin belindeki silah onun ellerinde olsa gözlerini kırpmadan beni, fazladan sıra fişi alıp verdiğim yaşlı kadını, yanındaki gişede kırmızı ruju abartılmış olan banka memurunu ve en az yedi kişiyi daha cehenneme gönderirdi. Ama elinde silah yerine benim saçma sapan belgelerim vardı ve işler uzayacağa benziyordu. Bunu fırsat bilip 1 numaralı gişedeki kırmızı ruju abartılmış olan banka memurunu seyre koyuldum. Kırmızı ruju abartılmış olan banka memuru, ölümün ağzından girip tüm vücuduna yayılabileceğinden endişe etmiş olacak ki dudaklarını sıkı sıkıya kapatmıştı. Onu, büfeden çok fazla su alan yaşlı adama, kırmızı ruju abartılmış olan dudaklarının arasından bir ejderha gibi ateş püskürürken hayal ettim, taşlar yerine oturuyordu. Sonrasında büfedeki adamı düşündüm. Tıpkı çok fazla su alan yaşlı adamın arkasından konuştuğu gibi benim arkamdan da başka bir müşteriyle ve hatta onun arkasından da başka bir müşteriyle konuşmuş mudur acaba? Bir önceki müşterisinin arkasından konuşmayan esnaf tanımadım.
-Belgeleriniz hazır, şuraya, şuraya ve şuraya imza atın.
-Pekala, parayı hemen çekebilecek miyim?
-Tabii, bankamatikten yapabilirsiniz işleminizi.
#Ding-Dong-26 numara 2 numaralı gişeye

 Kağıtları imzaladığım gibi uzaklaştım bankanın olağan temposundan. Bankamatiğe yaklaşıp uygun banka kartını bulduktan sonra her kartta aynı olan şifremi tuşladım. Doğa ve ağaçlar için değil, müşterisi olduğum banka kağıt parası vermesin diye fiş istemedim işlemimin sonunda. Önce kartımı, sonra paramı alıp devam ettim yoluma, bu rüyayı hatırlayacağıma emindim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder